17 Mart 2009 Salı

Interrail Günlükleri - Bremen - Amsterdam - Antwerpen

Bu interrail günlüklerini ne zaman yazmaya kalksam, sıkılıyorum, yazamıyorum. Aradan uzun zaman geçince de yazmak daha da zor oluyor. O yüzden geri kalan bölümü kısa kısa geçip, blogu eski günlerine döndürmeye karar verdim. Detayları sınırlamaya çalışacağım.

Fotolar için tıklayınız.

Nerede kalmıştık,

Bremen:



* Interrail'de gördüğüm yerler arasında en güzel 3 şehrin içindedir, Berlin ile birlikte, peki diğeri kim?
* Doğal olarak şehrin çeşitli yerlerinde Bremen Mızıkacıların heykelleri bulunmakta. Enver için önemli mi, tabii ki değil, Şekil 1-A



* Buz gibiydi doğal olarak gittiğimiz vakit ancak şansınız varsa mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri.

Amsterdam:

* Herkesin favori şehirlerinden biridir Amsterdam ancak bu durum benim için pek geçerli değil. Her şeyin serbest olması, kulağa hoş gelen bir şey olabilir en başta. Sembolü XXX , çok tehlikeli anlamında.
* Deli bir bisiklet trafiği var ve tehlikeli sürücüler bu bisikletçiler Amsterdam.
* Yılda 40000 bisiklet nehre düşüyor yada atılıyor (Hollanda Espri Sanatı). Bu atılanlar sonra toplanıyor, monte işlemi yapılıp tekrar piyasaya sunuluyor.
*Meşhur (!) Red Light Sokağı'nda, çok eski bir kilise bulunmakta garip bir şekilde. Bunun nedeni için geçmişe bakmamız gerekiyor. Amsterdam'a gelen denizciler önce Red Light'a ardından günahları affetmesi için kiliseye gidiyor. Çoğunuz bilir eski denizciler çok batıl inançlıdır. Tabii ki sevgili kilise de bu durumun farkında, önce mırın kırın eder, günahları affetmek (!) için ardından cüzi bir miktara günahlarını affederler.
* Aralığın son günleri ve güneşin pozisyonu öğlen vakti 30 - 40 derece anca yapıyor.
* Hollanda, İspanyolları topraklarından atıp Avrupa'da ki ilk cumhuriyeti kurmuşlar.
* Yine bedava tur, yine Avusturalyalı rehber.
* Deli gibi turist var, sokaklar da dar olunca çekilmiyor.
* Felaket yamuklukta evlere sahipler. Yana, öne yatmış evleri baktığınız her yerde görebilirsiniz. Evlerin dar olmasının sebebi eskilere dayanıyor. Eviniz ne kadar büyükse o kadar vergi ödüyorsunuz. Balçık üzerine kurulmuş bir şehir, bir gün gidecek bir depremde orası ayrı.
*Her "Coffee Shop" 'u kahve dükkanı sanmayın, anlayana. Hiçbiri kahve üzerine değil neredeyse. Bu "Coffee Shop" larda sigara içilmesi diğer yerlerde olduğu gibi yasak.
* İlginç bir istatistik, Hollanda marihuana tüketiminde lider bir ülke değil. 1- Yeni Zellanda 2- İspanya 3- Fransa
*Etraf pisuvarlarla dolu. Bununla ilgili ilginç bir olay olmuş zamanında. Evvel zaman içinde Amsterdam sokakları sarhoşların çişleriyle kokmaya başlamış. Bunun üzerine Amsterdam Belediyesi bu pisuvarları koymuş şehrin belli yerlerine. Ancak bu durum kadınların hoşuna gitmemiş ve onlar da kendileri için kapalı tuvaletler istemiş. Belediye bu duruma yanaşmamış, bu durum kadın protestocuları sinirlendirip ve ilginç bir olaya imza atmalarına sebep olmuş. Şehrin en işlek köprülerinden birine gidip ve tuvalet ihtiyaçlarını kolektif bir şekilde yerine getirmişler taki belediyeyi ikna edene kadar. Fakat yine bir sorun ortaya çıkmış, bu sefer uyuşturucu kullanıcıları buraları kullanmaya başlamış bunun üzerine belediye temelli bu kapalı tuvaletleri kaldırmış.
*Çiş reflektörleri var. "Benim üzerime işersen ben de senin üzerine işerim". Hatta bunların elektriklileri de var, ancak yasaklanmış. Resimdeki Kırmızı bir bölüm, elektrik vermek için bir cihaz


*Eskiden apartman numaraları yerine, mesleklerini bir tablet üzerine çizip evlerin üzerine asarlarmış ancak Fransızlar sağolsun bu güzel ve ilginç geleneği değiştirmişler.

(Detaya girmeyecektim di mi?)

Antwerpen:
* Gidilecekse alışveriş için gidilmeli, yol üstünde bir kaç saat için kalınabilir. Moda kenti de denilmekteymiş bu yere
* 1€ ya Etnoğrafya Müzesi var, detaylar için Umut'u rahatsız edin. Ancak bu hikaye de anlatılmazsa olmaz. Antwerpen'de gezerken, minyatür boyutlarda (kime göre?) bir kaleye geldik. Önündeki ilginç heykel dışında bana pek ilgi çekici gelmedi. Burada Umut kaleyi görmek için bizden ayrıldı, Enver ile ben de Antwerpen'in uç noktalarını gezmeye başladık. Güya şu saatte gar da buluşacağız dedik. Enver ile rüzgara karşı hızlı hızlı yürüyerek, şahane binaların fotoları çeke çeke Antwerpen'i bitirmeye çalışıyoruz. Ancak bir baktık yürüyerek bu iş olmayacak, koşu temposuna yakın bir tempoda istasyona ulaştık. Fakat Umut yok. Tren geldi geçti, Umut hala yok, çağrıya da cevap vermiyor. İnsan doğal olarak meraklanıyor. Neyse treni kaçırdıktan 15-20 dakika sonra Umut rahat rahat geldi yanımıza. "Bir şey mi geldi başına" dedik. Cevap bir efsane oldu "Abi, 1€ ya Etnoğrafya müzesi buldum.". Dumur.

Fotolar için tıklayınız

0 yorum: