13 Kasım 2008 Perşembe

Güney Moravya Gezisi

Yine sıkı çalışan bir öğrenci kulübü ürünü olan 3 gün 2 gece süren bu gezide aklımda sadece şaraplar (çok kötü bir anı olarak hayatım boyunca hatırlayacağım) ve mandalinalı çikolata kalması (çok iğrenç bir anı olarak hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak) bu yazıda fazla detaya giremememin temel nedenidir.


Cuma sabahın erken saatlerinde otobüsle başladığımız yolculuğumuzda ilk durağımız Znojmo denilen ufacık bir şehirdi. Eski Şehir Merkezini ve ona ait saat kulesini gezdikten sonra 14. yy dan kalma St. Nicholas Kilisesi'nin çevresinde bir tur atıp, manzarının ve tabiki tipik Çek yağmurunun tadına baktık. Ardından şehrin yeraltı tünellerine sıra geldi, şehrin düşmanlarına karşı oluşturduğu yer altı ağında, turun % 85'i yürüyerek tünelleri incelerken benim gibi zürafalar kambur gibi durarak yerdeki girintileri ve tümsekleri inceledik.



Akşam olduğunda son durağımız Mikulov adlı başka bir ufak şehirdeki bir şarap mahzeniydi. Güney Moravia Çek Cumhuriyeti'nin şarapçılıkta önde gelen yerlerinden biri. Hayatta bir defada 2-3 kadehten fazla içmeyen bünye, bir anda karşısına dikilen şişeleri görünce "It's Erasmus" mottosunun kulaklarında çınlamasına engel olamadı. Çek Cumhuriyeti'nin sayısız türdeki şaraplarını tek tek müşterilerine tattıran ve bu esnada birde bunların hikayelerini anlatan bu müessesede keyifli saatler yaşadığımı düşünüyorum. İlk başta hintli arkadaşın kırmızı şarabımın hepsini üzerime dökmesiyle başladı eğlence aslında. "Ne yapcam ben" diye düşünürken garson hanımkızımızın leke geçsin diye beyaz şarap dökmek istemesi ikinci şoktu ancak sonuç mükemmeldi, kirden lekeden eser kalmadı. Ardından tek tek şaraplar doldurulmaya başladı garson kızlar tarafından, bir yerden sonra reddetmeye çalışsam da, "i don't speak english" cümlesini bahane olarak kullanan garson kızların oyununa geldim. Yavaş yavaş bazı arkadaşların tozutmaya başladığı akşamın ilerleyen saatlerinde, bir anda yerde kanlar içinde yatan biri gözüme çarptı. Evet ben de çakırkeyiftim anlayacağınız. Aşırı sarhoş İspanyol arkadaşın elindeki en az 4 derin kesiğe pansuman yaptıktan sonra çocuk hatıra fotoğrafı istedi, kıramadık tabi. Aklı başında sayılı insanın, başında olmayanları toplayarak hostela geri döndük.



Sabah kalktığımda hayatımda ilk defa akşamdan kalma olduğumu fark ettim ve bu konuda aslında en iyi durumdaki bendim. İspanyolun pansumanını tekrar bizzat ben yaptıktan sonra Mikulov da ufak bir gezinti yaptık ancak yolculuğa herkesin çok yorgun olmasından ötürü çok geç başladık. Bu yazıyı yazarken ne yaptığımızı hatırlamaya çalışıyorum ancak cidden o kadar bulanıkki herşey cumartesi ile ilgili, kusura bakma okur. Ardından Lednice ve Valtice bölgeleri arasında kalan yerdeki şatonun çevresinde gezip, onun devasa arazisinde uzun bir tur attık. Ancak burada kafama takılan tek şey 2 tane büyük islamik yapı ancak ne kadar öğrenmeye çalışsamda kimsenin bunların niye yapıldığından haberi yok. Minare diyoruz. Akşam ise bir meksika lokantasına gittik. Çok net söylüyorum, buraya geldiğimden beri ilk defa damak tadım ile aynı kaliteyi yakalayan yemekleri mideye indirdikten sonra geceyi geçirmek için başka bir hostela hareket ettik.




Pazar günü otobüsle Břeclav'a gidip, Punkev mağarasında uzun bir yürüyüşten sonra birde mağaranın içinde tekne turu yaptık. Ardından Brno'ya doğru hareket ettik. 2-3 saat kadar gruplar halinde Brno'yu gezdikten sonra Prag'a saat 9 sıralarında dönmüş olduk.






Mandalinalı çikolata olayını ne olduğunu merak eden sevgili okur, kusura bakmayın ama cidden yazılacak bir şey değil. Yüzyüze anlatılması gerekir.

Not: Yakında picasa da albümde toplayacağım resimleri

0 yorum: